Türkiye’nin ihtiyacı olan şey ‘Underdog’ ruha sahip bir siyasi parti
“Ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.”
Bu sözler Alber Camus’a ait
Simon Kuper’in o meşhur ‘’Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’’ söylemini de destekliyor aslında Camus’un bu deyişi
Cumhuriyet tarihimiz için çok partili sisteme geçtiğimiz 1950'lerdeki kritik kavşak ne ise, 12 Eylül sonrası Özal’lı yıllardaki demokratik liberalleşme öncesi kritik kavşak ne ise, 2001 sonrası başlayan ve sessiz bir devrim olarak nitelenen ancak yıllar sonra kendi devrimlerine de ihanet eden Ak Partili yılların öncesindeki kritik kavşak ne ise günümüzdeki bu sıkışma da tam olarak benzer bir köprüden önceki son çıkış
Ve bu çıkış için yine geçmiş deneyimleri zamanın ruhuyla harmanlamamız gerekiyor.
Ancak bunu yapmadan önce ben siyaset — toplum ilişkisinden olaya yaklaşarak ihtiyacımız olan şeyi bize yine futbolun verdiğini düşünenlerdim
Bir futbol hikayesi anlatmak istiyorum
FUTBOLUN ROMANTİK KAHRAMANI ‘UNDERDOG TEAM’
Hatırladığım ilk büyük turnuva Euro 1992'ydi. O dönem sekiz takımla düzenlenen turnuvaya katılma hakkı elde eden ancak ülkede çıkan iç savaş ve bölünme süreci nedeniyle turnuvadan çekilen Yugoslavya’nın yerine , eleme gruplarında başarı gösterememiş Danimarka turnuvaya davet edilmişti.
Ancak “nasılsa gidemedik” havasındaki Danimarka’lı oyuncular Avrupa’da liglerinde bitmesini de fırsat bilerek kendilerini güney Avrupa plajlarına atmış ve hiç bir hazırlık kampı yapamadan apar topar turnuvaya katılmak zorunda kalmışlardı.
Bu hikaye bile başlı başına romantik bir futbol öyküsüyken bir de bunun üzerine Danimarka, yarı finalde son şampiyon Hollanda’yı penaltılarla 5–4 , finalde ise efsane kadroya sahip Almanya’yı 2–0 yenerek Euro 92'yi şampiyon tamamlamıştı.
Özetle tarihin en romantik underdog team hikayelerinden birisine tanıklık etmiştik.
Underdog Team olarak anılan ( Tam olarak nasıl çevirmem gerekir bilemedim ama ) doğru işleri harfiyen yapan, kimsenin bir zafer beklemediği, takım oyununu harika kurgulayan, rockstarları olmayan ancak her müsabakada bir kişinin insiyatif aldığı ve unutulmaz destenası zaferlere imza atan takımlara karşı olan ilgim hatırladığım ilk büyük turnuvayı kazanan Danimarka’nın bana bıraktığı miras olabilir.
Türk Siyasetinin ve toplumuzun bu tarihi kritik kavşağında ihtiyacımız olan şeyin de aslında bir Underdog Team ruhu olduğunu düşünüyorum
Bu öyle bir takım ruhu olmalı ki;
Euro 2004'ün Yunanistan’ı,
La Liga ve Şampiyonalar Ligi’nde inanılmaz bir başarı yakalayan 2013/14 Atletico Madrid’i
1990 Dünya Kupası’nın neredeyse kazananından daha çok alkış alan Kamerun’u
Yakın tarihimizde tanıklık ettiğimiz Euro 2016'nın İzlanda’sı gibi bir ruhla mücadele etmeli
Yeni kurulan siyasi partilere bu gözle bakıyorum. Çünkü mevcut sistemimizde Ak Parti’nin artık bu müsabakadaki pozisyonu tam olarak bir önceki turnuvanın kazananı olarak gruptan çıkamayan takım
Demokrasi grubunda (ki günümüzde ölüm grubu olarak da nitelenebilir) Ak Parti’nin gruptan çıkma ihtimali söz konusu değil.
CHP’nin köklü geçmişi, mevcut yapısı ise turnuva takımı olarak isimlendirilen her turnuvaya mutlaka katılan, her daim çeyrek final yarı final gören ama asla kupaya ulaşamayan Messi’li bir Arjantin modeli.
MHP’ye gelirsek nevişahsına münhasır bir şekilde tam bir Türkiye modeli!
Turnuvalara katılamayan, ancak katıldığı turnuvalarda da süreci şekillendiren bir takım
HDP ise Afrika kıtasından turnuvaya katılan, kimi zaman sempati kimi zaman bir nefret objesine dönüşme potansiyeli bulunan ama çeyrek final ötesinin görülmesi çok da olası olmayan bir takım ruhu
İşte tam bu noktada gözler yeni kurulan partilere çevriliyor. Kimse bu partilerden Alman disipliniyle turnuvaya ambargo koymasını, bir rüya takım yaratmasını beklemiyor. Gerçekçi olursak merak edilen sadece turnuvada ne yapacakları
Türk Demokrasisi için bir underdog team ihtiyacı bu noktada vuku buluyor.
Takım oyununu iyi oynayan, oyunu tüm sahaya yayan, hakeme, federasyona ve masa dışı ayak oyunlarına bakmaksızın oyuna devam eden bir underdog takıma ihtiyacımız var
DEVA ve Gelecek Partisi’ne bu gözle bakıyorum
DEVA’nın kurulduğu günden bu yana bir Underdog olmayı kabul etmeyecek kibrinden sıyrılması, Gelecek Partisi’nin de maça odaklanması ve geçmişinden kopması gerekiyor
Kısacası Leicester City’nin 2015/16 sezonunda ortaya koyduğu model Türk Demokrasimiz için de bir çıkış yolu olabilir.
O destansı şampiyonluğu hatırlayanlar Tilkilerin Manchester United, Arsenal ve Chelsea — Manchester City gibi devlerin arasından nasıl sıyrıldığını çok iyi biliyorlar!
Maç maç sadece önündeki mücadeleye odaklanmışlardı.
Her maçı bir final olarak oynadılar.
Ancak bu yazıyı aynı Leicester City’nin premier lige çıkış hikayesiyle bitirmek istiyorum çünkü anketlerle ortaya çıkan rakamlarla siyaset dizayn etmek isteyenler için de müthiş bir mesaj var orada
Malum hikaye;
2015/16 sezonunun Underdog takımı Leicester City 2013 yılında Premier Lig’e çıkmak için final maçında Watford ile oynuyordu.
Maçta 2–1 Watford öndeyken, Leicester City 90+6. dakikada penaltı kazanıyor. Golü atması halinde finale kalacak Leicester City, golü kaçırdığı gibi uzaklaştırılan top da Watford kontratağına dönüşüyor.
Sadece 30 saniye içerisinde ev sahibi takımın golü geliyor ve finale yükselen taraf Watford oluyor.
30 saniye önce atamadığı penaltı sonrasında yediği golle Premier Lig’e çıkamayan Leicester City ‘’Yenilgi yenilgi büyüyen zaferin’’ ete kemiğe bürünmüş versiyonu olarak 2015/16 sezonunda futbol tarihinin unutulmaz hikayesini yazıyordu.
Türk Siyasetinin ve toplumuzun bu tarihi kritik kavşağında demokrasimizin anlattığım bu futbol hikayesi ile ilişkisine gelirsek;
Gelinen noktada Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi artık kimseye tek başına iktidar olacağı tanımayacak bir sistem
Ve her takımın/siyasi partinin büyük bir mücadele içerisine girip birbirlerini yenerek veya destekleyerek nihai finale taşıması gerken bir yol var önümüzde
Ve bu yolda da doğru işleri harfiyen yapan, kimsenin bir zafer beklemediği, takım oyununu harika kurgulayan, rockstarları olmayan ancak her müsabakada bir kişinin insiyatif aldığı ve unutulmaz destansı zaferlere imza atan bir siyasi partinin alacağı rol hayati önem taşımakta
Zaman ne gösterir bilinmez ama eğer bir siyasi parti ‘Underdog’ ruhla toplumsal bir karşılık bulursa ilk seçimlerde dip dalga yaratması olası
Ve bu dip dalgayı da arkasına alarak kurumsallaşmada katalizöre dönüştürlerse kemik kitlesi olan bir siyasi oluşum şeklinde Türkiye siyasetinde kalıcı iz bırakabilirler