Nelyubov (Loveless) / Sevgisizlik çorak bir iklim yaratıyor ve bu çorak iklimin çocukları ölü doğuyorlar

Cengizhan Çelik
3 min readDec 24, 2018

--

Belki de tek bir problem vardır hayatta ve bu çözümsüz kaldığı için milyon tane sorun teşkil ediyordur

Belki de sevgisizliktir cehenneme çeviren bu toprakları

Coğrafya kaderdir belki evet ama yaşadıklarımız, gördüklerimiz, sevgisizlik tohumlarının ilk hasatını toplamaya başlamamızdandır…

İzlediğim filmlerin, okuduğum kitapların, dinlediğim şarkıların benim zihnimde oluşturduğu imgelerin kaybolmaması adına yazdığımı söylemiştim bir önceki yazımda

2018 yılı içerisinde izlediğim tüm filmleri listelediğim senenin son yazısını yazarken fark ettim;

Geçen sene izlediğim en güçlü, en büyük film Nelyubov (Loveless) hakkında tarihe not düşmemişim.

Alyosha, Dostoyevski’nin 3 yaşında ölen oğlunun adıdır.

Aynı zamanda da, Karamazov Kardeşler’de sevgiyi temsil eden bir karakter olarak göze çarpar.

Yönetmen Andrey Zvyagintsev’e bir Cannes Juri ödülü bir de Oscar kazandıran filmde de ana karakter 10 yaşlarında Alyosha isimli bir çocuktur.

Filmin başlarında kaybolan bu çocuğu filmin sonuna kadar kendi çocuğunuz gibi arıyorsunuz.

Belki de kendi kaybolan çocukluğunuzdur peşine düştüğünüz…

Ama son tahlilde Rus yönetmen arka plana Putin’in yeni Rusya’sını alarak sokak sokak, cadde cadde, ev ev bize Alyosha’yı aratıyor.

Filmdeki bütün karakterler nereden geldiği belirsiz, bir tür öfke ile dolular..

Tüketmek ve zevk almak üzerine kurulu bir dünyada, narsist ve hazcı “modern” insana bugüne kadar getirilmiş en sert eleştirilerden biri olan filmi anlatmak istemiyorum.

Kaldı ki ben yazılarımı yıllar sonra okuduğumda filmleri anlattığım yazılar olarak değil de filmden yola çıkarak oluşan imgelerimle zamanın izdüşümünün ortak paydası şeklinde ele almayı tercih ediyorum

Rüzgar ektik, fırtına biçiyoruz…

Sevgisizlik iliklerimize kadar işlemiş durumda.

Ötekilerimiz var artık ve bu ötekiler bizi öfkelendiriyorlar. Toplum denen yapı azılı bir seri katile dönmüş durumda sürekli yeni cinayetler işliyor.

Sevdiklerimiz ya da adına sevgi dediğimiz o yeni hibrit duygu sadece yakın kimliklerimize verebildiğimiz bir şeye evrildi

Aynı düşünen insanlar, aynı cemaatin temsilcileri, aynı politik dünya görüşünün sahipleri seviyorlar artık birbirlerini

Dünyamızın bir çiçeğinin koparılması, dünyamızdan bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır.

Bu, insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur.

Tek kültürlü bir dünyada insanlığın halini bir göz önüne getirelim: Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir insanlık ve tek dile kalmış bir dünya…

Bu tek kimliğe, tek aidiyete duyulan sevgi Yaşar Kemal’in dediği gibi çorak bir iklim yaratıyor ve bu çorak iklimin çocukları ölü doğuyorlar.

Ruhları küçücük manipülasyonlarla korkunç noktalara çekiliyor. Hatta bu iklim bebeklerden katil yaratan karanlık odaklar için bulunmaz bir bataklık yaratıyor.

Rus yönetmenin filmi ebeveynleri tarafından zaten çoktan öldürülmüş çocuğun hikayesini anlatıyor. Bir sahnede annesi ve babasının tartışması sırasında banyoda hıçkıra hıçkıra ağlıyor Alyosha…

Dünyamızın hâlâ on binlerce çiçekli bir kültür bahçesi olduğuna inananların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Nesli tükenmekte olan hayvanların tedirginliği var üstümüzde. Belki de bir güvercinin tedirginliği. Hem de bu ülkede güvercinleri de vuruyorlar ne yazık ki!

Bizler banyoya girip gizli gizli ağlasak da her kültürün bir rengi, bir kokusu olduğunu bilen ve onu koklamanın en büyük zenginlik olduğunu düşünen insanlar olarak kalmaya devam edeceğiz. Yapmak zorundayız..

Çünkü biliyoruz ki başka çaremiz yok sevmekten başka

Çünkü biliyoruz ki dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey…

Çünkü biliyoruz ki Yunus gibi, 4 kitabın manası budur eğer var ise

--

--

No responses yet