Los Angeles’da poşet çaylara iplerini takan Türk, Kürt ve Ermeni’nin hikayesi;
Adını hatırlayamadığım animasyon filmin birinde bir cümle vardı yıllardır zihnimden düşmeyen ‘Poşet çaylara iplerini takan adam’ minvalinden bir niteleme sıfatı içeriyordu.
O gün bugündür bu adam yaşıyor zihnimde. Zaten hali hazırda zihnimde onlarca Cengizhan’la yaşadığım yetmiyormuşscasına bir de bu adamı taşıdım durdum
Bu adam ki farklı zamanlarda hep karşıma çıkıyordu.
Kimi zaman ‘Adamım bu küçük işlere ben bakarım’ şarkı sözünde,
Kimi zaman da ‘After Life’ dizisindeki o küçük kasabada
Kimi zaman halısına uzanıp poşet çaylara iplerini dahi takmayacak kadar büyük bir hiçlikle walkmeninden müzik dinleyen favori karakterim Big Lebowski’nin aziz hatırasında
Özetle küçük işlerle geçen bir ömür hep zihnimdeydi.
Asla bu adam olamayacak kadar çok adım attım bu hayatta.
Ülkerler gördüm, insanlar tanıdım, şehirlerde saatlerce yürüdüm ama en sonunda bir küçük kasabada gördüm b u adamlardan !
Evet evet adamlardan!
Ermeni, Türk, Kürt hepsi bir aradaydı hem de…
Bu 3 farklı kimliğin sadece insanlık ortak paydasında bir arada oluşu bana Yaşar Kemal, Ara Güler, Sait Faik’in bir araya gelişlerini de anımsatmadı değil!
Biz sıradan insanlardık ama aklıma olmadık zamanlarda olmadık benzerlikler gelir. Ne yapayım, ben, ben böyleyim!
Ara Güler demişken benim böyle yollara düşüşümle ilgili bir parantez açıp sonrasında ‘Poşet çaylara iplerini takan adamlar’ hikayesine devam edeceğim.
Ha bu arada poşet çaylara iplerini takmak en zorudur bilginiz olsun onu da sonra anlatacağım. Çok sonra değil hem de bu yazının sonunda
Ara Güler’in Sait Faik ve Orhan Veli için söylediği bir cümle vardı;
Diyordu ki Türkiye Ermenisi Ara Güler;
‘Boş gezenin boş kalfası ikisi de bi bok yapmazlar. O boşluk doluyor sonunda bir çağlayan oluyor’
Böylesi bir boşluk hali beni savurdu Los Anegeles’daki bu küçük kasabaya
Diyordum ya ‘herkesin var bir Çukurovası’ burası da öyle bir kozmos işte
Görseydi Yaşar Kemal bu kasabayı, buradan da anlatabilirdi makro kozmosu aslında
Neyse parantezi kapatmadan önce net bir şekilde ifade edelim;
Yollara düşüşümün nedeni bir nevi hiçlikti, ya da hiçliği elde edebilme mücadelesi de denebilir.
Herneyse !
Dönelim bu küçük kasabadaki poşet çaylara iplerini takan adamlara
Ermenisi, Kürdü, Türkü neler yapmadık ki
Kafamız esti atladık arabaya Las Vegas’a gittik. Neden diye sormayın inanın geçerli tek bir sebebimiz yoktu
NBA maçları görünce dayanamayan biri Sivaslı biri Malatyalı bastık birkaç dolar Denver Nuggets’a!
Onca zaman Nikola Jokic hayranlığım Jokic’in basketleriyle bana 500 dolar kazandırdı.
Bak yine dağılıyor konu ama Vegas yolculuğu buradaki insanlarla unutamayacağım bir anı oluşturdu
Bu kasabanın poşet çaylara iplerini takan adamlarıyla geceleri milkshake içmeye çıkıyorduk.
Evet evet doğru duydunuz koca koca adamlar gidiyorduk In-N-Out’a kimimiz çilekli, kimimiz çikolatalı, kimimiz de Vanilyalı milkshake içiyorduk
Orada da Kürt, Ermeni, Türk farklı seçimler yapıyorduk. Zaten güzel olanı bu değil miydi?
Neyse politik mesaj vermeyeceğim bu yazıda
Öyle ya bu yazı poşet çaylara iplerini takan adamların yazısı
Bir müddet ben de onlardan oldum
Kendi poşet çaylarımı buldum, kendi iplerimi takar oldum
Şimdi gelelim en önemli meseleye
Ne demek bu poşet çaylara iplerini takmak diyorsanız vallahi haklısınız
Poşet çaylara iplerini takmak mühim iş arkadaş
Bir amaç uğruna küçük küçük yaşamak.
Beylik laflardan uzak,
Dünyayı kurtarma telaşından arınmış bir şekilde saat saat yaşamak,
Gün gün,
Hafta hafta ömürden yemek zor iş
Öyle kolay değil
Her baba yiğidin harcı değil poşet çaylara iplerini takmak
Hele ki bugünkü modern dünya içinde
Hemingway gibi yazmak neyse poşet çaylara iplerini takmak o aslında
Orhan Veli’yi sık sık anar oldum ama Hemingway gibi yazmak meselesini, ‘’Onu sonra anlatırım’’
Söz Orhan Veli gibi ‘’Onu sonra anlatırım’’ diyip diyip anlatmamazlık yapmayacağım
Uzun zamandır yazmıyordum buraya ama içimde kelimeler taştı taşacak demiştim
Eee ne de olsa yazmasa delirecek olan bir adamın ruhunun peşindeyiz son tahlilde
O adamın ruhunun derinliklerindeki güzellikleri idrak ede ede yeni insanlar tanıyoruz
Hayat da böylesi güzel insanlar çıkarıyor karşımıza
Kürdü, Türkü, Ermenisi 3’ümüz Los Angeles’da bir poşet çaya birlikte ip takıyoruz
He bu arada söylemeden geçemeyeceğim ben çay içmeyi hiç sevmem!