Her şeyi bitirmeyi bir kez olsun düşündüğünüzü biliyorum ve bu sırrı kendinize bile itiraf edemediğinizi de

Cengizhan Çelik
3 min readSep 9, 2020

--

İnsanın dünyasını değiştirme fikri var olduğu günden bu yana peşini bırakmayan vebası olabilir dediğim gün hangi ruh halinde olduğumu hatırlamıyorum ama bu duyguyu bir filmde, bir romanda, bir şarkının sözlerinde hepimizin hissettiğini biliyorum.

Bizler empati yeteneğimiz sayesinde belki de çoğu kez dünyamızı değiştirme fikrinden vazgeçmiş olabiliriz

Bu bilinçle izlediğimiz bir filmdeki karaktere, bir romandaki kişiliğe kendimizden anlamlar katıyoruz çoğu zaman

Sabahattin Ali’nin öykülerinde, Sait Faik’in hikayelerinde veya Çehov’un, Gogol’ün zihninden fırlayan kurgusal karakterlerde hep kendimizi arıyoruz çoğu zaman

Bir romanı okurken, filmi izlerken, kulaklıklarımızdan ruhumuza şarkı sözlerinni nakış gibi işlerken aslında dünyamızı değiştirme fikrinin denenmiş hayali kurgusal karakterlerini okuyor, izliyor, dinliyoruz.

Sırf bu nedenle insan psikolojisiyle çelişen, gerçeklik algısını kaybeden, tinsel bir bağ kuramadığımız her ne ise aramızda bir iletişim kurulamıyor

I’m Thinking of Ending Things ( Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum ) filmini yazmadan önce şunu ifade etmek istiyorum

2016 yılıydı sanırım bir gece öyle hiç bir detayına hakim olmadığım, yönetmenini, senarsitini dahi öğrenmeden Manchester by the sea filmini açmıştım.

Tamamiyle spontane bir seçimdi (Önümüzdeki belki 1 yıl boyunca izleyeceğim filmleri listeleyerek uygun fırsatlarda izleyen birisi için çizginin dışına çıkma haliydi o geceki seçim)

O filmin ruhuma etkilerini hala ne yazabildim ne de kendime dahi itiraf edebildim.

O günden bu yana da bir filmi izlemeden, bir romanı okumadan böylesi duygulara (Bir yekvüucut olma hali, paralel evrende o kaderi yaşama ihtimaline) kapılmamıştım.

Cümleyi -di’li geçmiş zaman kipiyle kuruyorum çünkü

Bir sabah ofise geldim (ki sabahları kimi zaman öğleden sonralarına dek yoğun işlerim olmaz. Hayatımın bu sürecinde yoğunluğumun büyük bir kısmı iç içe geçmişcesine akşam üstüleri ve gece yarıları oluyor.) ve yine yönetmeninin kim olduğuna, hikayesine odaklanmadan sıfır beklentiyle I’m Thinking of Ending Things ( Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum ) filmini açtım.

Filmde sadece Caspar David Friedrich’in Wanderer above the sea of fog tablosunu görmedim.

Yönetmeni Charlie Kaufman ve uyarladığı eseri yazan Iain Reid’in bile haberi olmayabilir ama Oğuz Atay’ın tutunamayan Selim’i de filmdeydi, Nuri Bilge Ceylan’ın taşrasında sıkışan Sinan’ı da, İhsan Oktay Anar’ın düşünde düşleyen birini gören Uzun İhsan Efendi de oradaydı, Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı’nda bir fotoğrafa aşık olan ve aşık olduğu fotoğrafın sahibi olan kadına ‘Ben sana değil bu fotoğrafa aşığım’ diyen Halil de bu filmdeydi.

Filme dair bir spoiler vermeden yazı yazmak süper mariodaki o efsane bölümü geçmek gibi

‘Her şeyin iyiye gideceği inancı insana özgü bir fantezidir’ evet film de bir trajediyi düşünde var eden bir hikayeye odaklanıyor.

Düşünebiliyor musunuz bir trajediyi bile yaşamayacak kadar sıradan bir hayatın zihninde, hayallerinde bir trajedi var ettiğini.

İşte bu anlarda yaşadığınız trajedilere şükranlık duyuyorsunuz.

‘İnsan, ölümden kaçınamayacağını bilen tek hayvandır. Diğer hayvanlar anı yaşar. İnsanlar bunu yapamadığından umudu icat etmiştir’ önermesiyle insan psikolojisinin derin dehlizlerinde dolaştıran bu filmi bir tünel gibi düşünebilirsiniz

Thomas Hobbes’un o meşhur Homo homini lupus ( İnsan insanın kurdudur) önermesini bir domuz üzerinden veren filme ait söyleyebileceğim en somut şey şu ki;

Kimi zaman kendi yaşamlarımızda kurdumuz olan insanlar bile aslında hayata dair büyük bir nimetmiş çünkü bu kurtları bile düşünde yaşatabilecek yalnızlıkların hüküm sürdüğü bir modern dünya ile karşı karşıyayız

Ve taşra sıkışmasından bir karakter çıkıp bunu sinema tarihine geçecek şekilde destansı şekilde suratlarımza tokat, midemize yumruk etkisiyle vurabiliyor.

I’m Thinking of Ending Things ( Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum ) filmine gelirsek;

Düşünde kendi kurdu olan insanları var eden bir adamın
aynı düşte, düşleyen ve düşlediklerini ifade edemeyen bir kadını var etmesi!

Ve geri kalan her şeyin bir metafor olduğu, insan psikolojisinin tüm karanlık noktalarına fener tutan bir edebi eser ve onun usta işi sinema uyarlaması

Descartes’in görse kıskanacağı bir varolma zincirleme reaksiyonu

Filmin uyarlandığı kitapa da dile getirildiği gibi;

‘Bazen düşünceler hakikate ve gerçekliğe eylemden daha yakındır. Her şeyi söyleyip yapabilirsin ama sahte bir düşünce üretemezsin’

Bir final notu olarak da bu filmi ikinci kez izleyeceğim ve o zamanda filmin omurgasını oluşturan ‘Eve gitmek / Eve dönmek’ üzerine ve bu metaforların ne olduğu üzerine düşünmek adına yeni bir yazı yazmak istiyorum.

Sadece evin ne olduğu, eve gitmenin ne demek olduğu, evden dönmenin ne anlama geldiği ve her iki teşebbüste geçen sürede nelerin olduğua dair bir şeyler düşünmek, düşlemek ve yazmak arzusu içindeyim

ps: Medium hesabımı Sina’ya kalacak bir miras olarak yazıyorum. Üzerine kafa yorduğum şeyleri kimi zaman buraya yazılması gerek olduğu düşüncesi ile yazıyorum.

‘Tuhaf zamanlarda yaşayasın’ Çin bedduasındaki gibi kimi zaman milyonlarca düşünceye, fikre, somut eyleme, habere temas ettiğimiz şu zaman diliminde düşünmeye değer bulduklarımı sterilize ediyor ve zaman bulduğum anda buraya yazıyorum.

--

--

No responses yet