Her şeyi unutmak hakkında

Cengizhan Çelik
4 min readSep 20, 2021

--

Çok güçlü bir filmden sonra sinemadan çıkıp eve yürürken gece yarısı o sokaklarda tuhaf şeyler hissedersiniz. Sokaklar aynı sokaklardır, ışıklar aynıdır, caddelerdeki arabalar aynıdır ama sizde vardır bir tuhaflık.

Ben bu tuhaflık anlarında hemen bir şeyler yazmak istiyorum. Sanki o çok güçlü filmlerin ardından bu filmlerin benim üzerimde bıraktıkları tortularının kaybolmaması telaşı biraz da. Uzun zamandır da bunu yapmıyordum. Kendimi ihmal etmiştim sanki.

Kendimi ne zamandır ihmal ettiğimi de bilmiyorum ya neyse!

Ama zaman zaman kendisini hatırlayan ve bunun bir trajedi olduğunu söyleyen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın topraklarında benzer trajik bir hikayenin öznesi olabilirim.

İnsanın kendisini hatırlaması bu hayattaki en büyük şansımız olabilir

O tortuları ne zaman üzerimde hissetsem kalıcı bir iz bırakma telaşı kaplıyor bünyeyi. Geçtiğimiz gece olduğu gibi

Bir demans hastasının beynine girdiğimiz muhteşem bir tiyatro oyununun sinema uyarlamasını izlemiştim o gece

Uzun zamandır aklımdaydı. Ne zamandan bu yana aklımda olduğunu da çok iyi hatırlıyorum. Her şeyi unutmak hakkında yazdığım bir yazıda çok iyi hatırladığım bir detayı vermek de ironik gelebilir ama öyle

Oscar ödüllerini New Jersey’de kaldığım o tuhaf odada izlemiştim. En iyi erkek oyuncu ödülünde Riz Ahmed’in — Sound of Metal ödülü alması gerektiğini düşünüyorken Anthony Hopkins — The Father filmiyle almıştı.

25 nisan günü, bir bahar akşamı aklıma takılmıştı bu ödülü alan film. Aradan geçen 5 ay sonrasında sinema salonunda zihnimde o aradaki 5 ayın düşünceleri vardı. Filmin bana vereceği şeylerden biri de bu aradaki düşüncelerden sıyrılmak şansıydı.

Dediğim gibi film Demans hastası bir adamın beynine sokuyor bizi. Yavaş yavaş yaprakları silinen bir adamın. Bir demans (bunama) hastasının hayatındaki rasyonaliteyi izliyoruz ve o anda aslında irasyonel tavırlar sergileyenler bizler oluyoruz.

Filmin sonunda beni derin düşündürten hikaye şuydu;

Her şeyi unutabiliriz!
Bunu ister misiniz ?

Ben bunu asla istemezdim doğrusu ne unutmayı ne de unutulmayı

Goethe haklıydı geçiyordu, gidiyordu yeryüzünde en güzel nimetler bile, zaman sınırlarını aşan düşüncelerimizle, yaptığımız etki düşünenlere, bir tek o vardı o kalıyordu sonsuzluğa

O an fark ettim yazmanın aslında ontolojik bir eylem olduğunu.

Özellikle sırlarıyla dolu olan insanlar için.

Mesela Albert Camus Mösyö Meursault olmasaydı nasıl zihnini dökebilecekti.

“Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de’’ diye yazmamış olsaydı

Yani Hikmet Benol olmasaydı Oğuz Atay -Sevin Seydi arasındakiler nasıl sonsuzluğa uzanabilecekti.

O an fark ettim doğrusu iyisiyle, kötüsüyle yazmış olmak bir varoluş mücadelesiydi son tahlilde

Ne yazdığınızın da bir önemi yoktu. Öyle kalıcı bir eser bırakmaktan söz etmiyorum. İster günlük, ister gönderilmemiş bir mektup ya da oğlunuzun okula başlayacağı günün öncesinde gece o uyurken onun eğitim hayatı boyunca yanında olmasını isteyeceğiniz düşüncelerin cümlelere dökülmesi

Bir demans hastasının beynine girince anlıyorsunuz unutmanın trajedisini. Her şeyi unutmanın aslında hiç yaşamamış olmak hakikiatini

Ne yaşadıysanız, ne olduysa bunun ya zihninizde sizinle kalacağını (Ve onun da kaybola riski var işte bahse konu filmdeki gibi) ya da yazılması gerektiğini

Filmden çıkar çıkmaz aklıma gelen ve beni ziyadesiyle mutlu kılan bir şey daha vardı

Evet yazıyordum bir çok yere, mecraya hatta en çok da siz görüyorsunuz Twitter’da !

Sevgili günlük diye başlamıyorum belki ama olsun beni anlamayanlara inat, anlamayacak olanlara inat yazıyorum oraya

Beni mutlu kılan detay şuydu

Bu zamana kadar sürekli yazan, yazan, yazan ve yazarak insanlık tarihine geçen bir adamın hikayesini yazarak sonsuzluğa aktarmak şerefine nail olmuştum

Sadık Şendil’in oğlu Cem abinin babasının anlatıldığı bu dosyayı ömrünün sonuna kadar saklayacağını söylemesinden daha büyük ödül olabilir miyidi?

İşte ister bir proxy inşa edip Sevgili Bilge diye başlayarak yazsınlar, ister ölmüş eşinin ardından masadaki kağıda ‘Senede bir gün’ şarkısını yazsınlar, ister bu hayatın anlamsızlığını Mösyö Mersault’un üzerinden aktarsınlar, isterseniz de ölmemek için Genç Werther’i öldürsünler yazmak bir varoluş mücadelesiydi

Dün olduğu gibi bugün de

Yarın da olacağı gibi!

Yazılan her cümleye şükran duymak istedim bana her şeyi unutmanın nasıl büyük bir trajedi olduğunu gösteren bu filmden sonra

Söz uçuyor dostlarım, yaşananlar da zihinlerde kilitli sandıklara atılıyor ve kimi zaman da siliniyor

Yazı kalıyor! Goethe’nin dediği gibi hem de!

‘Canım insanlar bana bunu da yaptırdınız’ diyerek günlük tutmaya başlayan Oğuz Atay’ın yanıldığını görebiliyorum. İyi ki ona yazdıran insanlar vardı. İyi ki anlamadılar onu. İyi ki yazdı

Çünkü Vincent van Gogh da onu anlamayan insanlardan kaçıp çizmişti resimlerini. Bugün yaşasa onu anlamayacak olan doktorların, avukatların odalarını süslüyor olsa bile!

Abisine yazdığı mektupta “Keşke beni olduğum gibi kabul edebilselerdi” diyen Vincent van Gogh!

Her şeyi unutmak çok kötü dostlarım. Bunu Burgazadalı Sait’in ‘‘Yazmasam Deli Olacaktım’’ demesinden biliyorum

“Söz vermişti kendi kendine: Yazı bile yazmayacaktı. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burgazada’da, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecekti; hırs, hiddet nesine gerekti?

Yapamadı. Koştu tütüncüye, kalem, kağıt aldı.Oturdu. Adanın tenha yollarında gezerken canı sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebinde taşıdığı çakısını çıkarttı. Kalemi yonttuktan sonra tuttu öptü. Yazmasa deli olacaktı…”

Öyle işte. . .

Eğer bana inanmıyorsanız gidip Bilge’ye sorabilirisiniz.

Yaşıyor. Biraz uzaklarda ama yaşıyor. Sorun bakalım her şeyi unutmak nasıl da büyük bir trajedi

Ben sormak için mücadele ediyorum. Umarım ölmeden ya da Allah uzak etsin ama demans olmadan sorarım.

--

--

No responses yet