Ayasofya’da kıldığınız namaz günahlarınızı temizlemeyecek
I. Justinianus tarafından, 532–537 yılları arasında bazilika planlı bir patrik katedrali olarak inşaa edilen
1453 yılında İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülen,
1935 yılından 2020 yılına kadar müze olarak hizmet veren Ayasofya’nın 2020 yılında cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle diyanete verilerek yeniden cami statüsü kazanmasıyla ilgili yıllar sonrası için kendime bir not yazmak istiyorum.
Aslında okunup okunmamasından bağımsız yazma eylemimin temelinde her defasında bu refleks, bu misyon yatıyor.
‘Çağa olan borcunu ödeyebilme ferahlığı bir nevi benim için. Sina’nın nesline dönemin ruhunu vicdanımla konuşup aktarabilme mücadelesi de denebilir’
Günümüzde yazılara değer verilmiyor farkındayım o nedenle uzun uzun okumayacaklar için başta dile getireyim düşüncelerimi;
Ayasofya’nın cami olarak açılmasından da, burada namaz kılınacak olmasından da büyük rahatsızlık duyuyorum!
Evet tam olarak bugünkü düşüncelerim bunlar.
Neden mi ?
Vatan hainliği, Yunan tohumluğu, Bizans torun olmakla suçlayacaklar zaten yazıyı okumayacakları için onlara açıklama yapmak gibi bir derdim de yok telaşım da !
Ama okuyacak olanlar için önemli olduğunu düşündüğüm düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Madem ki konu Ayasofya ve madem ki konu kilise mi cami mi müze mi tartışması, düşüncelerime bu iki İbrahimi dinini kitapların ilk cümleleriyle başlamak istiyorum;
Bu iki ibrahimi din arasında gidip gelen bu kutsal mekanın cami ya da kilise olmasından daha mühim meselelerimiz var
Hatta tek bir hayati meselemiz var
Burada namaz kılacak olan bizler alnımız secdeye değdiğinde vicdanımız rahat olabilecek mi?
Yine Hristiyan anlatımında önemli bir yeri olan kıssanın bir versiyonunu günümüze çevirelim isterseniz
İlk taşı günahı en az olan atsın misali Ayasofya’da bir namaz kılnacaksa vicdanı en rahat olan kıldırsın namazı!
Yaşadığımız zamanın ruhunda ortaya çıkan kul haklarını düşündüğümüzde, kitlesel bir depresyona varan gençlerin ümitsizliğini, işsizliğini ve deizme kaydığı bir hakikati ele aldığınızda, çocuklarına, bebeklerine doğuda farklı batıda farklı bir hukuk inşaa eden bir ülke olduğunuzda, yolsuzluklarla mücadele diyerek geldiğiniz ve sessiz bir devrime imza attınız siyasi iktidarınızın sonlarında Cumhuriyet tarihinin yolsuzlukla en çok anılan bir siyasi oluşumu olduğunuzda, bir grup azınlığın millete rağmen aldıkları kararlara isyan ederek tohumlarını attığınız hareketi küçücük bir aileye indirgeyip o aileyle yine millete rağmen kararlar aldığınız bir zamanın ruhunda Ayasofya’da kıldığınız namazın aslında siyasi bir güç kazanım çabası, kalan siyasi ömrünüze uzatma dakikaları eklemek olduğunu kendi konsolide tabanınız da çok iyi biliyor.
Benim derdim aslında sizinle değil. Orada kılacakları namazla zafer naraları atacak olan bu toplumun insanlarıyla!
Dertleniyorum o insanların aklın, vicdanın gerçeklerinden kopup fanatizmin kirli sularında hakikatle ilişkilerini koparmış olmalarıyla
Dertleniyorum bu ülkenin adaletle arasına koyduğu bu denli mesafeye rağmen yeşil bir halıda, perdelerle kapanacak olan ikonalar altında kılınacak olan bir namazla zafer nidaları atacak olanların yarattığı karabasanın bu güzel ülkeye yaptıklarıyla
Dertleniyorum dosta güven, düşmana korku veriliyor edebiyatı yaparak yaratılan iklimin ortaya çıkaracağı ve geleceğimizi tehlikeye atacak olan illüzyon olan zafer havasının Sina’nın nesline olası etkilerine
Ayasofya’da kılınan namazın bu ülkeye adalet, vicdan, hakkaniyet, toplumsal barış, kardeşlik iklimi getireceğini bilsem ben de sizler gibi mutlu olur, emin olun sizden daha çok çoşkuya kapılır ve bu sefer de iflah olmaz bir romantik olarak bu satırlarda o duygularla cümlelerle doldururdum.
Ama ne yazık ki o namazın adaletsizliği, vicdan erezyonunu, hakkaniyetin bu topraklardaki kayboluşunu, kardeşlik iklimine verdiği zararı biliyor ve sırf bu nedenle de Ayasofya’nın cami olarak açılmasından da, burada namaz kılınacak olmasından da büyük rahatsızlık duyuyorum!
Çünkü ilk emri oku olan kitabı okuyan, idrak eden, algılayarak bunu bir yaşam biçimi haline getiren güzel insanlar çok iyi bilirler ki bu namazdan çok daha önemli olan kavramlar, fikirler, duygular bu iktidar döneminde kayboldu gitti.
Her şeyle gelin kul hakkıyla gelmeyin diyen bir yaratıcıya iman edenler Ayasofya’da kıldıkları namazlarla girdikleri kul haklarını telafi edemeyecekler
İslam güzel ahlaktır diyen peygamberin yolunan gittiklerini iddia edenler Ayasofya’da kıldıkları namazla, insan hakları evrensel bildirisinin ötesinde bir hümanizm gerçekliği olarak tarihe geçen Veda Hutbesi’nde tarif edilen o güzel ahlakın hangi noktasına temas etmiş olacaklar
Yalanların artık bir yaşam normu halini aldığı bu topraklarda Ayasofya’da kılınan namazlarla kırılan kalpleri tamir edemeyeceksiniz
Çocuklarını kaybeden annelerin babaların evlatlarının ardından aradığı adaleti bile görmezden gelenlerle birlikte Ayasofya’da kılacağınız namazla Hz. Ömer adaletinden fersah fersah uzak bir iklimde şov yapmaktan öteye geçemeyeceksiniz
İşi ehline vermediğiniz için yaşanılacak bir ülkeden daha çok kaçılacak bir ülke inşaa ettiniz! Kendi ailenizi, zümrenizi korumak adına tüm değerleri erezyona uğrattınız ve elinizde kalan son kale Ayasofya’ydı!
Şimdi de orada namazınınızı kılıyorsunuz
Allah kabul etsin
46 Milyona varan gençlerin gözü üzerinizdeyken alnınız secdeye değdiği o an yaptığınız şovla neyi kazandığınız neyi kaybettiğinizi anladığınızda o kadar geç kalmış olacak ki
Bunu da mahşer günü sorguya çekildiğiniz gün fark edeceksiniz !