Annelerimiz, babalarımız ölecekler ve bizler onları alışkın olmadığımız bir şekilde gömeceğiz

Cengizhan Çelik
3 min readApr 9, 2020

--

İnsan bilmediği şeyden korkar ve biz ölümü hala bilmiyoruz. . .

A girl stands next to her sister in November 1918. The girl became so worried she telephoned the Red Cross Home Service who came to help the woman fight the flu. (Library of Congress via AP)

Ölümü yazmak aslında en kolayı çünkü alıcısı var. Herkes biliyor, tanıklık etmiş ve depar ata ata kaçsak da yakalanacağımızdan herkes emin.

En son ölümü yazarken babaannem yan odada son nefesini veriyordu. Herkes etrafındayken ben kaçabildiğim tek yer olan balkondaydım. Balkon mermeri üzerinde O’nun ardından yazı yazıyordum.

Yine ölüm hakkında yazıyorum. Ensemizde çünkü. Hegün birer soğuk rakam olarak telaffuz ettiğimiz şekilde evlerimizde, mutfaklarımızda, salonlarımızda kendisi.

Yeşil bir tasarımla sunuyorlar. Vaka sayıları diyorlar, hayatını kaybeden diyorlar, entübe sayısı diyorlar…

Yavaş yavaş da çember daralmaya başlıyor. Özellikle yaşadığım şehir İstanbul’da. Annemle her gün FaceTime konuşuyoruz o söyledi hiç görmediğim bir akrabamız ölmüş bir başka hiç görmediğim akrabamız da pozitif vaka olarak hastanedeymiş.

Yani yavaş yavaş yeşil bir tasarımdaki rakamlardan farklı olarak bir hakikat olarak yaklaşıyor sanki ölüm. Ölümden korktuğum falan yok, yok da çocuklar var işte. Allah sıralı ölüm versin duası belki de bu hayatta gerçekleşmesini istediğim tek dua !

Kimse bilmez, ilk kez bu yazıyla açıklayayım zaman zaman cenaze töreni canlandırırım tüm detaylarıyla zihnimde. Öznesi belli olan cenazeler olur bunlar da

Ruhum asla elvermez bazı isimlere o nedenle hep en büyüklere rol verirdim. Namazı nasıl kılınır, tabutun yanında kim durur, evde nasıl bir ortam olur, o cenaze evlerinde hiç kimsenin görmediği ama tüm işi çekip çeviren gizli özne kim olur bir sürü soru sorar bir sürü de yanıt verirdim. Yıllardır yapardım bunu

Şimdi yıllardır yazdığı senaryosu çöpe giden bir senarist gibiyim.

Şimdi hayatı boyunca kaleme aldığı romanı yanan bir yazar gibiyim.

Çünkü artık mikroskopla görsek bile anlamlandıramayacağımız bir küçük virüs tüm bildiklerimizi unutturdu. Öyle beylik laflarla dünyanın artık eski dünya olmayacağını söylemekten bahsetmiyorum. Annelerimizi, babalarımızı abi ya da ablalarımızı veya korktuğum gibi kardeşlerimizi ve yazmaktan bile çekindiğim bir senaryoda dayanamayacağımız acıları yaşarken bile bildiklerimizi unutmaktan bahsediyorum

En son ne zaman bir gasilhane başında beklediniz bilmiyorum ama ben toplasan 1 gün geçirmediğim bir kadın için İstanbul’dan Eskişehir’e kalkıp gitmiş, kadını gasilhanede beklemiş, yıkanmasından sonra da arabaya yüklemiştim. Ardından da ne alaka ben diye diye arabanın önüne oturup yol boyunca düşünmüştüm ‘İyi de ben neden bu koltuktayım’ diye

Sonrasında camiye giriş, musallaya yatırış, imamın bundan önceki yüzlercesine yaptığı gibi şahitlik sorusu, hak helal etme seramonisi ve taze kazılmış toprağa sevdikleriyle gömme anı.

Toprağa verme anı demişken en son, çok soğuk bir günde, değer verdiğim bir arkadaşımın babaannesini o küçük çukura koyarken tam karşısındayım.

Arkadaşımın babası oğlunun annesini taşıyışını izliyordu.

Ölüm konusuda lafı uzatmak yersiz. Ne bir dakika erken, ne bir dakika geç denildiği gibi gelecek olan gelecek

Ama bana bu yazıyı yazıdran şu ki;

O yeşil tasarımlarda anneler var, babalar var, evlatlar var, kardeşler sevgililer, eşler var

O yeşil tasarımlarda yarım kalmış hikayeler, söylenmemiş sözler var

O yeşil tasarımlarda düne kadar sayısız endişeden ibaret olan ve tüm önemli meselelerini artık düşünemeyecek olanlar var

Ve o yeşil tasarımlarda kavga ettiklerimiz, kızdıklarımız, ötekileştirdiklerimiz, mahallerlerden birbirimize nefretle baktıklarımız var

Bir de o yeşil tasarımda olmayanlar var

O yeşil tasarım sayesinde bir daha asla eski hayatlarında olamayacak olanlar

Eğer sizin de anneniz ya da babanız veya abiniz, ablanız ya da kardeşiniz o yeşil tasarımda bir sayı olarak yer alırsa (Ki çember daralıyor) bilin ki bu zamana kadar gördüğünüz bir cenazesi olmayacak.

Ve o kalabalık evin yavaş yavaş terk edildiği, sonunda sadece gerçekliğinizle kaldığınız acı tadı bile alamayacaksınız.

Çünkü o yeşil tasarımda hayatını kaybeden tek bir kişinin çevresinde olursanız dört bir duvar arasında başka insanları öldürmemek adına o bir rakamdan ibaret olan yakınınızla olan geçmişinizi düşüneceksiniz.

Evet söz uçar, yazı kalır. Bu zamana kadar hep yaşadığım tarihe tanıklık etme misyonuyla yazdım.

İşte bu yazı da bugünümden yarınıma bir not

Ve bu yazının tarihini de o yeşil tasarım atsın

--

--

Responses (1)