1987 mart karını aratmayan bir gecede Osman dedeme yazdığım mektup
Dede selam ben ismini koyduğun ama göremediğin torunun Cengizhan
Bu mektubu neden 34 yıl sonra yazıyorum bunu biliyorum aslında. Su akıyor, yatağını buluyor ve olması gerekenler olması gerektiği gibi ve tam olması gereken bir anda gerçekleşiyor
Mesela dede şu anda olduğu gibi
Televizyonlarda, gazetelerde ve internette diyeceğim ama sana bunu uzun uzun nasıl anlatacağımı bilmediğim için ajanslarda diyelim son bir haftadır 1987 Mart karı geliyor diye bas bas bağırıyorlardı
Hani şu senin cenaze namazında insanların dizlerine kadar kara gömüldüğü 87 mart karı
Herkes ‘demek 1987 mart karı geliyor’ dediklerinde benim aklıma hep sen geldin. Seni görmeden sevenler derneğinin ilk üyesiyim ben dede.
Sana bu mektubu yazdığım gece 12 mart gecesi ve yarın 13’nde senin ölüm yıldönümün o zaman su akmış çoktan, yatağını bulmuş ve ben bu mektup için muhteşem şekilde yağan karı karşıma alarak sana yazmak istedim. Bu bir bakıma seninle ilk diyaloğumuz
Diyorum ya seni görmeden sevenler var. Görüp sevenler sayesinde bu da…
Ordakileri sana sorsam yanıt gelmeyecek ama ben sana buradakileri biraz anlatmak istiyorum bu mektupta. En yakınındakilerle başlayalım sizin ailede bir Fatma kaldı. Yakınlarda Hur’u yanına yolladık. Babası öldüğünde 2 yaşlarında olan, rüyalarında babasına ‘neden beni bırakıp gittin diye hala kızan’ ve senin o büyük planın sayesinde benim anneannem senin bacın olan Fatma kaldı sizden geriye
Şu günlerde keyfi yerinde. Bir kaset çaları var sana yazdığı ağıtları dinliyor zaman zaman.
Çocuklarına gelince;
Sıralamayı nasıl istersin bilmiyorum ama ben son gözden, en ufağın Serpil’le başlayayım istersen. Ailenizin en küçüğü evlendi, sıcak bir yuva kurdu ve seni mutlu anılarla anlatanların arasında yer aldı. Hani filmlerde yer alan sıcak bir yuva görüntüsü vardır ya dede. O tarz sıcak bir yuva içerisinde yaşayıp gidiyor.
Filmler demişken yıllar sonra öğrendim Anadolu kasabalarında bile sinemaya gitmek adına babaanneme pembe yalanlar söylediğini. Bu hikayeyi duyduktan sonra sinemayla olan ilişkimin temelinde genetik bir miras oluşu beni çok mutlu etti dede. İsmimin haricinde verdiklerin yüzünden de sana ayrıca teşekkür etmek istiyorum 1987 mart karını aratmayan bir kar yağışını izlerken
Sıralamayı karıştırıyor olabilirim ama kızın Fatma’nın da çok güzel bir ailesi var. Beni tanımıyorsun ama ben Yaşar Kemal okuduktan sonra Adana ve bölgesini çok sevmiştim. Birazdan Adile’yi anlatırken de konuşuruz ama Adile halamın da Yaşar Kemal’i aratmayan hikayelerinin döndüğü toroslar! İşte damatlarından biri o bölgeden çıktı geldi hayatlarımıza. Enfes yemek yapıyor ve biliyorum ki sen de yemek yemeyi çok seviyormuşsun. Sana da güzel bir patlıcan kebabı yapardı bence. Adanalı torunlarına gelince; biri kızı biri oğlan pırlanta gibi iki evlat! Kız maşallah tam bir toros güzeli oldu oğlan da hem zeki hem yakışıklı
Torunlarının hepsi kendi alanlarında zeki, ahlaklı insanlar oldular dede. Bu konuda oralarda sohbet ettiğiniz insanlar varsa gururla anlatabilirsin. Aslında hava nasıl oralarda merak etmiyor değilim.
Oğlun Mesut sana çok benzettikleri biri. Ben görmediğim için yorum yapamıyorum ama mizahını özellikle sana çok benzetiyorlar. Allah var baya komik bir adam. 2 erkek bir kızı oldu. Yalnız dede nasıl bir dua ettiysen ya da nasıl iç geçirdiysen senden sonra aile kız evlada hasret kaldı. Herkesin bir ya da iki erkeği garanti. Barış ve Baran da az önce sözünü ettiğim seni görmeden sevenler derneği üyeleri. Hatta Barış bu derneğin eş başkanı bile olabilir çünkü görüyorum sen anlatıldığın zaman göz bebekleri büyüyor, heyecanlanıyor. He bu arada Barış’ın da Allah bağışlasın yeni bir çocuğu oldu. Cinsiyetini söylememe gerek bile yok sanırım dede duaların hala kabul ediliyor ve Çelik soyismi emin ellerde devam ediyor
Sıralama bende burada karışacak gibi duruyor. Neyse Ahmet’le devam edelim. Dede oğlun Ahmet sanki bir roman karakteri gibi yaşıyor. Zaman zaman gerçeklikle ilişkisini koparıp bir Robin Hood gibi kahramanlık hikayesinin merkezinde görerek yaşamaya devam ediyor. İlginçtir bu yaşına kadar bu hikayede tutarlı bir yol izledi. Dede sen de bilirsin ki bir roman karakteri gibi yaşamak zordur. Bu zorlukları kimi zaman tek başına kimi zaman da hiçbirimizin görmediği dostlarıyla aşa aşa geldi bugünlere. Ama içinde öyle büyük bir sevgi var ki insan merak ediyor bunu nasıl taşıyor bu yürek diye. Sana şimdi hepimizin yaşadığı acı tatlı olayları anlatacak değilim dede ama yine de ortalama bir tasvirle sana çocuklarını, torunlarını anlatıp seninle konuşmak istedim hepsi bu
Sıralama bence bozuldu artık akışına bırakıyorum. 8 çocuk yapmışsın dede yazması da kolay değil. İlginçtir dede sana fiziksel olarak en çok benzeyen kişi bence ve eşime göre de — bu arada o da seni göremden sevenler derneğine sonradan üye olanlardan. Artık ismin şehirleri aştı bunu da laf arasında söyleyeyim — kızın Huriye. 3 oğlun da fiziksel olarak sana benzemiyorlar bence. Babamın WhatsApp profil fotoğrafı senin gençlik fotoğrafın orada fark ettik bu detayı da. Dede yaşasaydın WhatsApp’ı kullanır ve insanlara ses kaydı atardın bence. Onları en çok ihtiyacı oldukları anda güldürürdün. Neyse Huriye demişken sana kızın Huriye’nin o filmlere konu olacak ailesini anlatayım biraz
Senin şu erkek evlat duan en çok Huriye’yi vurdu biraz. Şimdi sormak lazım bir kız evlat ister miydi diye o yanıtı muhtemelen sana kendisi verir. Ama bence harika gelinleri olacak ki başladı da bu süreç. Dede Kızın Huriye’nin 4 tane oğlu var ki evlere şenlik. Her biri ayrı kokulu bir baharat gibiler. Birbirlerine benzemeyen ama bir araya geldiklerinde enfes yemek olan baharat gibiler. İçlerinden biri çok güzel yiyor, yani yerken etrafındakileri mutlu ediyor, biri çok güzel yemek yapıyor, biri sana benziyor ve biri var ki tüm sülaleye sevgi dağıtıyor
Dede ben bu satırları yazarken bir kızın ve iki torunun dünyanın bir diğer ucundalar. Hani Gerger’deki o ev var ya o evden çıkan aile çok büyüdü. Dünyanın bir köşesinden bir diğerine kadar uzanan kolları oldu bu ağacın. İşte o kollardan birisi ben bu satırları yazarken Kanada’ya çocuklarını görmeye gitti. Kızın Hayriye’den bahsediyorum. Hani sana bu mektup aracılığıyla bahsettiğim ‘Seni görmeden sevenler derneği’ var ya işte o derneğin fikri altyapısını insanların zihninlerine ve gönüllerine ekenlerden birisi olan kızın Hayriye
Senin ölümün ve benim doğumum arasındaki o tuhaf ilişkiye tutunan sonrasında bunu da bana anlatan kızın Hayriye. Bir oğlu bir kızı var. Kızını görmen lazım aslında sana kızını çok basit bir şekilde anlatabilirim. Hani sizin evde saçlarını iki yana örüp idealist fikirlerini sana anlatan esmer bir kız vardı ya dede. Al onu çağın dinamikleriyle çarp işte sana torunun Zeynep!
Kızın Adile’ye gelirsek o meşhur erkek çocuk duanın teğet geçtiği Adile. 4 muhteşem kız ve onların ardından her görenin yüzünü güldüren Aziz’in annesi Adile. Senin zamanında var mıydı ya da izledin mi bilmiyorum ama sürekli erkek çocuk bekleyip kızları olan ve çocuklarına erkek isimleri veren bir Yeşilçam filmi vardı dede. Kızın Adile’nin çekirdek ailesi Yeşilçam filmlerini aratmayacak güzellikte. Her bir kız çocuğu şimdi kendi içinde bir büyük aile. İkizler mi dersin, kelebek mi ararsın
Belki de senden sonraki en kalabalık aile orada. Senden parçalar ayrı ayrı insanlarda büyüyor, filizleniyor ve yeşerip meyve veriyor dede.
Küçükten büyüğe gittiğimde de sona kalacaktı ama babam diye küçük bir torpil de geçmiş olabilirim sıra oğlun Mustafa’da
Aslında onu sana şikayet mi etsem acaba. Neyse onu başka bir mektupa aramızda konuşuruz
Oğlun Mustafa’ya geçmeden önce seni gören jenerasyonun son temsilcileri ablam ve abimden de bahsetmek istiyorum sana dede
Özellikle abimden. Çok ama çok sevdiğini biliyorum. Hatta şu günlerde yaşasaydın en çok onu sevmeye devam edeceğininden de eminim. Onunla arandaki o güzel bağı herkes biliyor ve bence kabul da ediyor. Hala bize anlatılan hikayedeki gibi sofra arkasında bırakılmasına nasıl itiraz ettiysen hala abimin arkasında duracağını da biliyorum
Torunun Çetin de de sanki erkek evlat duan kabul olsun diye 3 erkek evlat babası oldu. Emir Çağan’ı, Ömer’i ve Mert’i görmen lazım dede! Bilhassa Ömer’i. Ömer’i tanıman lazımdı
Torunun Çiğdem’e gelirsek o sana bir güzellik yapıp kızı Yağmur sonrası oğluna Osman adını verdi. Yağmur’u görsen o kadar çok sevrdinki muhtemelen gece dertleşeceğin bir torun olarak sana çokça hikaye anlatır ve seni uzun uzun dinlerdi
Torunun Çiğdem de şifacı gibi yarası olana derman olmak adına senin de çok güzel yaptığın şeyi yapıyor konuşuyor, anlatıyor ve çözüm yolu öneriyor. Allah var bunu güzel de yapıyor
Bana gelmeden önce dede annem ve babamı da anlatayım sana. Şimdi kaç sayfa mektup yazdım sana bir o kadar da sadece bu çift için yazabilirim sana. Ama biliyor musun harika bir iş yapmışsın. Düşünüyorum da sen olmasan başka hiç kimsenin yapamamayacağı bir şeyi yapmışsın. Öyle de güzel yapmışsın ki gelinen noktada büyük resme bakınca su akmış, yatağını bulmuş dede
Annem için sana şunu söylemek istiyorum dede; Eğer seni görmeden sevenler derneği diye bir dernek varsa ve bunu ilk kez ben bu mektup aracılığıyla dile getiriyorsam bu tamamiyle annem sayesindedir.
Annemden bir kere bile seni Mustafa’nın babası, kayınbabam olarak söz ettiğini görmedim.
Ve ne zaman konu sen olsan, ortamda kaç kişi olursa olsun herkesten çok bir kız çocuğu dayısını savunuyordu. Dayım derken anlıyordum ben seninle olan ilişkisini. Bize de aşıldığı dayı sevgisinin senden bir miras olduğu da apaçıktı!
Diyorum ya seni bu kadar sevdiysem bu yukarıda anlattığım insanların hikayelerine ek olarak bir kız çocuğunun dayısına olan sevgisi ve saygısı sayesindeydi
Ve gelelim dede ilk oğlun Mustafa’ya. Hani şu cebinde fotoğrafın çıkarak kaderini şekillendiren Mustafa’ya, otelinde yanında çalışan, Deniz Subaylığı kazandım diyerek sizi bir güzel yiyen, kardeşlerini bir trene bindirip İstanbul’a getiren ve hastalığının olduğu dönemde ailenin reisi olan Mustafa’ya
Allah var bizler babamızı çok seviyorsak Mustafa’nın Osman sevgisinde gördüğümüz o tutkudan
Şimdi ağlatmak istemem ama bi gün arabadayız dede kardeşin Fatma’ya doğru gidiyoruz. Arabada abim var, ablam var, annem var. Ortam da keyifli. Radyoda bir şarkı çalmaya başladı babam sol şeritten orta şeride, oradan da en sağa çekti arabayı durdurdu başladı ağlamaya
Ben ilk kez babanın ağladığını görüyorum. Bir kere de annesinin ölümünde öyle ağlamıştı.
Neyse işte dede bizden haberler böyle. Acısıyla tatlısıyla 34 seneyi geçirdik senden sonra.
Ve gelelim Sina’ya.
1987 mart karını aratmayan o kar yağışı altında şu anda sokakta arkadaşlarıyla oynuyor.
Seni görmeden sevenler derneğinin torpilli üyelerinden birisi olabilir. Çünkü bu zamana kadar seni bana onlarca kişi anlatmıştı. Ben ise bendeki seni ona tüm ayrıntılarıyla anlatacak kişiyim. Söz uçuyor, yazı kalıyor diyerek de aslında ona mektuplar yazıyorum.
Bu mektupa sanki senin aracılığınla ona yazılmış bir mektup gibi oldu.
Zaten 1987 mart karını aratmayan bir kar yağışı altında kime mektup yazılırdı ki hem de 12 Mart gecesinde!
Sözün özüne gelirsek dede
İsmimi koyduğun için sana teşekkür ederim. Sevdim bu ismi…
Hatta bu isimden daha çok bu isimi bana koyup gittikten sonra bana verdiğin mirası sevdim.